Coğrafyam

SU DÖNGÜSÜ
Suyun yeryüzünde, buharlasma, yagis, yeraltina süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çikma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine su döngüsü denir.

Su döngüsünü harekete geçiren günes, okyanuslardaki suyu isitir, isinan su da atmosfere buharlasir. Yükselen hava akimlari, su buharini atmosfer içinde yukariya kadar tasir, orada bulunan daha soguk hava bulutlar içinde yogunlasmaya sebep olur. Hava akimlari, bulutlari dünya çevresinde hareket ettirir, bulut zerreleri bir araya gelerek, büyürler ve yagis olarak yeryüzüne inerler. Bazi yagislar, kar olarak dünyaya geri döner ve donmus su kütleleri halinde binlerce yil kalabilecek olan buz tepeleri ve buzullar seklinde birikebilir. Iliman iklimlerde ilkbahar geldiginde çogu zaman kar örtüleri erir ve eriyen su, erimis kar olarak toprak yüzeyinde akisa geçer ve bazen de sellere sebep olur. Yagisin çogu okyanuslara ya da topraga düserek yerçekiminin etkisiyle yüzey akisi olarak akar. Akisin bir kismi vadilerdeki nehirlere karisir ve buradan da nehirler vasitasiyla okyanuslara dogru hareket eder. Yüzey akislari ve yeralti kaynakli sular tatli su olarak göllerde ve nehirlerde toplanir. 

Bütün yüzey akislari nehirlere ulasmaz. Akisin çogu sizarak yer altina geçer. Bu suyun, bir kismi yüzeye yakin kalir ve yeralti suyu bosaltimi olarak tekrar yüzeydeki su kütlelerine katilir. Bazi yeralti sulari yer yüzeyinde bulduklari açikliklardan tatli su kaynaklari olarak tekrar ortaya çikarlar. Sig yeralti suyu, bitki kökleri tarafindan alinir ve yaprak yüzeyinden terlemeyle atmosfere geri döner. Yeraltina sizan suyun bir kismi daha derinlere gider ve çok uzun zaman süresince büyük miktarda tatli suyu depolayabilen akiferleri (suyla doymus yeralti materyali)’ besler. Zamanla bu su da hareket eder ve bir kismi su döngüsünün basladigi ve bittigi okyanuslara karisir.

http://yazarlikyazilimi.meb.gov.tr




Su Döngüsü [HD]




YER ALTI SULARI VE KAYNAKLAR
Yağışlar halinde yeryüzüne düşen suların bir bölümü yeryüzündeki geçirimli kayalardan veya çatlaklardan derinlere doğru sızarak geçirimsiz bir tabakaya rastladıklarında birikerek yer altı sularını ( taban suyu ) oluştururlar . Yer altı sularının içinde bulunduğu tabakaya AKİFER denir. Yağış olarak yeryüzüne düşen suların 1 / 3 ’ü tabana sızar . Bu suların bir kısmı sondajla yeryüzüne çıkarılırken , bir kısmı da kendiliğinden yüzeye çıkar . Yer altı sularını besleyen unsurlar ; yağışlar , akarsular , göller , kar ve buzullardır .

Yüzey sularının yer altına sızması her yerde aynı seviyede olmaz. Bir yerde yer altı suyunun miktarını ve beslenmesini etkileyen faktörler ; yağış çeşidi ve miktarı , eğim , arazinin geçirimlilik durumu , kayaçların gözenekliliği ve bitki örtüsüdür. Bol yağış alan ve zemini geçirimli taşlardan oluşan arazilerde taban suyu fazladır . Buna karşılık az yağış alan , eğimi fazla , geçirimsiz zeminli bir arazide tabana sızma çok azdır . Kar erimeleri yavaş yavaş gerçekleştiği için yer altına sızmayı arttırır. Çise şeklindeki sakin yağmurlar da böyledir. Buna karşılık sağanak yağışlar hemen akışa geçerek yer altına sızmayı azaltır. Kumtaşı , çakıltaşı , kireçtaşı , volkan tüfü gibi taşlar iri gözenekli olduklarından üzerine düşen suları kolayca yer altına geçirirler. Bu taşlardan   oluşan tabakalara GEÇİRİMLİ TABAKA denir. Kil , marn , şist , granit , kömür gibi gözenekleri küçük ve sık olan taşlar ise suyu bünyelerinden geçirmedikleri için bu taşlardan oluşan tabakalara GEÇİRİMSİZ TABAKA adı verilir. Yeryüzünün fiziksel özellikleri de sızma miktarında etkilidir. Az eğimli yamaçlar , düzlükler ve sık bitki örtüsünün olduğu zeminler daha fazla suyun yer altına geçmesine olanak sağlarlar. Yer altı   suyu bakımından en zengin olan yerler alüvyal ovalar ve karstik arazilerdir . Çünkü alüvyonların arasından ve kalkerin çatlaklarından tabana bol miktarda su sızar .

Geçirimli tabakalardan sızan suların geçirimsiz tabakalar üzerinde yeryüzüne paralel seviyede birikmesiyle oluşmuş yeraltı sularına TABAN SUYU denir. Taban suyunun seviyesi beslenme koşullarına ve geçirimli tabakanın kalınlığına göre farklılık gösterir. Taban suyundan yararlanmak için bu seviyenin altına inmek gerekir. Taban suyu bazı ovalarda ova yüzeyine çıkarak ovanın bataklık haline gelmesine neden olur. Taban suyu seviyesinin alçak olduğu yerlerde kuyular açmak suretiyle yer altı sularından yararlanılır.

Yeraltı suyunun kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yerlere KAYNAK denir . Ülkemizde kaynaklara pınar , eşme , bulak , göze , memba gibi isimler de verilir . Kaynakların oluştukları yerlere ve çıkış özelliklerine göre birçok  çeşidi vardır . Başlıcaları şunlardır :






1 – YAMAÇ – VADİ KAYNAĞI : Bu tip kaynaklar yamaç veya vadilerin yer altı su tablasını kestiği yerlerde oluşurlar . Vadi yamaçları boyunca oluşan bu kanaklar akarsuları besler. Yamaç kaynaklarından çıkan su miktarı yağışlı geçen mevsimlerde artarken kurak mevsimlerde azalmakadır. Bazı kasabaların suyu bunlardan sağlanmaktadır .






2 – KARSTİK KAYNAKLAR ( SU ÇIKAN = VOKLÜZ ) : Kalkerler  içindeki çatlaklarda , boşluklarda toplanan suların tekrar yeryüzüne çıkmasıyla oluşurlar . Kalkerli araziler ülkemizde yaygın olduğu için ülkemiz karstik sular bakımından zengindir . Özellikle Toroslarda yaygındır . Bunlardan bazıları , tek başına büyükçe bir akarsuyu besleyebilecek kadar bol suludur . Akdeniz Bölgesinde bu tür kaynaklara   DÜDEN adı verilir . ( Antalya’daki Düden suyu v.b. ) Örneğin : Manavgat ve Köprü çayı bu şekildeki karstik kaynaklarla beslenir . Karstik sular , kalkerli arazide oluştuğu için , suları bol miktarda kireç içerir . Bu sular dinlendirilerek içme suyu olarak kullanılır . Genellikle suları soğuktur . Antalya , Burdur v.b. illerimizin su ihtiyacı karstik kaynaklardan sağlanmaktadır . Karstik kaynaklar içme ve kullanma suyu olarak kullanıldıkları gibi elektrik üretiminde de kullanılır . Kepez ( Antalya ) , Harbiye ( Antakya ) , Burdur h.e.s. bunlardan birkaçıdır . Karstik suların etkisiyle mağara ve travertenler gibi yerşekilleri meydana gelmektedir .



3 – ARTEZYEN KAYNAĞI : Geçirimsiz iki tabaka arasındaki geçirimli bir tabakaya sızan sular yer altı suyunu oluşturur.Geçirimsiz tabaka sondajla delinirse artezyen kaynağındaki su bileşik kaplar yasasına göre fışkırarak yeryüzüne yükselir . Bu basınçlı sulara ARTEZYEN denir. Özellikle kıvrımlı yapılarda oluşur . Dağ ile ova arasında bulunan sahalarda  sık olarak rastlanır . Kurak yerlerde bu kaynaklardan daha çok yararlanılır . Böyle su yatakları , başta ova tabanları olmak üzere , ülkemizin her yerinde çokça bulunur. Basınçlı bir şekilde fışkırarak çıkarılan bu sular , sulama ve içme suyu sağlamak amacıyla kullanılır .



4 – FAY KAYNAĞI : Fay hatlarının bulunduğu arazilerde fayları izleyerek yeryüzüne kadar çıkan su kaynaklarıdır. Ülkemizde en çok Ege ve Güney Marmara grabenleri ile Kuzey Anadolu fay hattı boyunca görülürler . Fay kaynaklarından çıkan sular , yüzeye yakın tabakalardan çıkmış ise suları soğuktur. Ancak faylar yerin derinliklerindeki suların yeryüzüne çıkmasına olanak verdikleri için suları çoğunlukla sıcaktır. Yıl içinde sıcaklık deişimi azdır. Sıcak olmaları nedeniyle içlerinde fazla miktarda erimiş mineraller bulunduğundan sağlık açısından yararlıdırlar. Kaplıca , ılıca , çermik , içme gibi adlar verilir . Bir kısmı maden suyu olarak da kullanılır. Bazı ülkelerde fay kaynaklarından ısınma ve enerji üretiminde ( jeotermal ) yararlanılmaktadır.


5 – GAYZER ( KAYNAÇ )KAYNAKLAR : Bazı volkanik bölgelerde , yer altındaki gazların basıncı ile yeryüzüne belli aralıklarla su ve buhar halinde püskürerek çıkan sıcak su kaynaklarıdır . Japonya , ABD , İzlanda , Yeni Zelenda’da yaygındır. Ülkemizde yoktur .

Kaynak suları sıcaklık derecelerine bağlı olarak soğuk ve sıcak kaynaklar olarak da 2’ye ayrılmaktadır .

Soğuk su kaynaklarının suları yeryüzünden gelir . Yağış sularının yeraltına sızdıktan sonra yeniden yeryüzüne çıkması sonucu oluşurlar . Bu nedenle suları soğuktur . Yamaç – vadi kaynağı , karstik kaynaklar , artezyen kaynağı , tabaka kaynakları böyledir .

Sıcak su kaynakları ise yerin derinliklerinden geldiği için sıcaktır . Yüzeye çıkarken çeşitli taş v.b. maddeleri eriterek geldikleri için bünyelerinde tuz ve mineraller çoktur . Bu nedenle sağlık açısından yararlıdırlar . Bu kaynakların suları ılık olanlarına ILICA , daha sıcak olanlarına ise KAPLICA denilir . Gayzer kaynaklarınında   suları sıcaktır . ( Sıcak su kaynakları hep kırık hatları üzerinde bulunduğu için bunlara FAY KAYNAĞI da denilir . )

Kaynak sularının kalitesini suyun geldiği kayanın kimyasal özelliği belirler . Silisli kayalardan çıkan ( granit , andezit , gnays v.b. ) kaynak suları kireçsiz olduğundan içmeye çok elverişlidir . İzmir’deki Şaşal suyu , Uludağ Sultan suyu , Niksar v.b. kaynak suları böyledir , şişelenip satılmaktadırlar . Killi, kireçli ve jipsli araziden çıkan kaynak suları ise kireçli olduklarından serttirler . Yer altı suları yerin derinliklerinden geldiği ve güneş sıcaklığından etkilenmediği için mevsimlere göre sıcaklığı fazla değişmez .
http://cografyaciahmet.blogcu.com











Büyük Kanyon hâlâ insanları şaşırtıyor!

En tanıdık Amerikan manzarası olmasına karşın, Büyük Kanyon hâlâ insanlarda şaşkınlık yaratacak güce sahip.

Büyük Kanyon'da Güney Yaka'ya girişimden bir önceki gece çok şiddetli bir kar yağışı vardı. Mayıs ortalarıydı ve kar, tutmayacak kadar suluydu. Yine de karın ıslaklığı patikanın başındaki yumuşak toprakta açık gri bir leke bırakmış, havaya Batı sarıçamının kokusu yayılmıştı. İzlediğim Yeni Kırık adı verilen patika hiç sağa sola sapmadan kanyonun ucuna ilerliyor, sert bir dönemeç ardından, dosdoğru hedefine, 1350 metre aşağıdaki kanyon tabanına ve Colorado Nehri'nin kıyılarına yöneliyordu.


Her adımımda yürüyüş batonlarımla dengemi korumaya çalışırken, bu patikayı acelesi olan biri yapmış olmalı diye düşündüm; nehrin üzerinde basamaklar halinde yükselen kızıl turuncu terasları hızla aşmak, nehrin kıyısındaki kumsala bir an önce inmek isteyen biri. Evine ulaşmaya can atan biri.


Ev... Her yıl hayranlık içinde izlemek üzere Büyük Kanyon'a gelen dört milyonu aşkın ziyaretçiye inanılmaz gibi gelse de, büyüleyici, görünürde yaşama elverişli olmayan ve 1919'dan beri ulusal park statüsüyle onurlandırılan bu jeolojik bölge, gerçekten de bir dönemler birilerinin yurduymuş. En az 10.000 yıl boyunca insanlar bu kanyonun derinliklerinde yaşamış, sevmiş, ticaret, hatta tarım yapmış. Çeşitli yörelerine ad vermiş; tapınağı andıran zirvelerini, uçurumlarını geleneklerine dokumuş; pınarların, alaca yarların ve kayaların her birine can katmışlar. Derken, sadece bir asır önce buraya gelip kanyonun güzelliği karşısında büyülenen beyazlar, kanyon parkının bir daha asla insan yerleşimiyle "kendi yaptıkları binalar dışında" mahvedilemeyeceği kararını almış. Her biri geçmişin ruhunu barındıran bir ad taşıyan yeryüzü şekillerine yeni adlar verilmiş.


İnişe geçmemden önce Güney Yaka'da sohbet ettiğim Leigh Kuwanwisiwma adlı Hopi Yerlisi, "Yeni Kırık patikası Büyük Kanyon'daki neredeyse tüm patikalar gibi atalarımız Hisatsinomlar tarafından yapılmış," demişti. "Arkeologlar atalarımıza Anasaziler diyor, ama bu aslında 'eski düşman' anlamına gelen bir Navaho sözcüğüdür."


Kuwanwisiwma birkaç saatlik mesafede, Arizona'daki Üçüncü Mesa'da (tepesi düzleşmiş sarp yamaçlı dağ) yaşıyor; hem çiftçi, hem de Hopi Kültürünü Koruma Dairesi müdürü. Ama Büyük Kanyon'u da yurdu biliyor.


"Bu kanyonun her köşesi ayak izlerimizle kaplı. Başlangıcımızı burada yaşadık; mesalara çağrılmamıza değin, kabilelerimizin bazısı burada tarım yaptı, burada yaşadı. Burası kutsal tuz yolculuğumuzu yaptığımız yer. Öldüğümüz zaman ruhlarımızın gittiği yer. Hopi yaşam tarzını ve bizlere yol gösteren dersleri aldığımız yer. En önemli ders ise alçakgönüllülüktür."
Kaynak:N.G


Dünya'nın en büyük çölü


Sahra Çölü ya da Büyük Sahra Çölü, dünyanın en büyük sıcak çölü olup, Afrika'nın kuzeyinde, kıtanın ortası ile kuzeyini ayıran 9.000.000 km² büyüklüğünde dev bir çöldür. En büyük soğuk çöl ise Antarktika'dır. Sahra sözcüğü Arapça'daki "sahara" sözcüğünden gelme olup "çöl" anlamındadır.



2,5 milyon yıl yaşındadır. Yüzölçümü büyüklüğü Amerika Birleşik Devletleri'ni kaplayacak kadardır. Atlas Okyanusu kıyılarından Kızıldeniz kıyılarına kadar uzanır.
Erg adı da verilen kum çölü, genel kanının tersine bütün çölün yalnızca beşte birini kaplar. Onun dışında kalan yerler kaya ve molozlardan oluşur. Sahra'da Tibesti ve Ahaggar gibi, yükseklikleri 3.265 m'yi bulan dağlar da vardır. Buraları görece daha çok yağış alan ve göçebelerin yazın konaklamalarına elverişli yerlerdir. Buna karşılık Sahra'nın bazı yerlerine arka arkaya 10 yıl yağmur düşmediği olur. Yağışlar, mineralleri yıkayıp götürmediği ve bitkiler onları tüketmemiş olduğu için, çölün zemini mineral besinler açısından çok zengindir. Bunun için, uzun süreli kuraklığı atlatmayı beceren tohum taneleri kısa ve güçlü sağanaklar biçiminde yağan ilk yağmurlarda hemen kök salıp çiçek açar ve birkaç gün içinde olgunlaşır. Mineral bakımında zengin bu tabaka rüzgalarla dünyanın dört bir yanına dağılarak buradaki toprakları da zenginleştirir. Örneğin aslında toprağı mineral bakımında çok fakir olan Amazon bölgesi bu mineral takviyesi ile bitkiler için gerekli besini sağlar.Sahra çölünün batı kıyılarının iklimi iç kesimlerinden farklıdır.Bu sahalar nemli tropikal hava kütlesinin etkisi altındadır.Sahra çölünün batı kıyısının yıllık sıcaklık ortalaması 18 °C olup iç kesimlerden 5 °C daha düşüktür. Yine bu sahalarda karalardan denize doğru esen rüzgarlar ile üstte bulunan su kütlesi akıntılarla uzaklaşır ve altta bulunan soğuk su yüzeye çıkar.Ekvatora doğru yönelen bu soğuk su akımına humbolt ve benguela soğuk su akıntısı denir.İşte bu soğuk su akıntısı bi taraftan söz konusu bölgelerde sislerin oluşumunu sağlarken diğer taraftan havanın serinlemesine yardımcı olur. Sahra Çölü'nde ilk kez 18 Şubat 1979 tarihinde kar yağmıştır.


Aşağıdaki ülkelerin tamamı Sahra Çölündedir.
Cezayir
Çad
Mısır
Libya
Fas
Moritanya
Mali
Nijer
Sudan
Tunus
Batı Sahra
www.facebook.com/CografyaGunlugu


Yanardağların Ayak İzi

Güzel Atların Yetiştirildiği Ülke”de nicedir atların yanından bisikletliler, güvercinlerin yanından balonlar geçiyor...



Dünyayı karış karış dolaşan bir gezginin bile, Kapadokya ile ilk karşılaşması şaşkınlık doludur. Delik deşik edilmiş kayaların, dolambacı andıran yeraltı tünellerinin, mağaralarda depolanmış limon ve portakalların, üzerlerinde şapkayı anımsatan taş parçalarıyla dikilen peribacalarının, kızıla ve turuncuya çalan vadilerin arasında durup garip duygularla dört yana bakınacaktır.
İnsan Kapadokya’da, sözcüklerin gördüğü manzarayı tanımlamakta yetersiz kaldığını duyumsar; evrende eksik bir dil olduğunu düşünür. Sanki Anadolu tuhaf bir düş görmüş, sonra öylece kalakalmıştır. 50’li yıllarda Kapadokya’ya gelen Nobel Ödülü sahibi şair Seferis, bölge için “anlaşılmaz oyuncaklarla dolu bir yayla” tanımını yapmıştı.
Gerçekten de, Hititler’in bin tanrısı, çocukken oynadıkları kırık oyuncaklarını buraya fırlatmış sanki! Anadolu’nun bereket tanrıçası Kibele de toplamamış onları, öylece bırakmış!
Kapadokya’nın adını, Kızılırmak’ın kollarından birinin, Antik Çağ’daki adı olan ‘Kappadoks’a borçlu olduğunu düşünenler var. Ama, genel kanı, “Kapadokya” sözcüğünün, bölgenin Pers kayıtlarında geçen “Katpatuka”dan türediği. Üstelik bu adın Persler için şiirsel bir karşılığı var: “Güzel Atların Yetiştirildiği Ülke”... Ayrıca Persepolis Sarayı’nın kabartma taş bloklarında Pers Kralı’na hediye getiren 23 ülkenin temsilcileri arasında Kapadokyalılar da güzel at getirirken resmedilmiş.
Bu yüzden bugün yapılan turistik at gezileri bölgenin ruhuyla örtüşüyor. Ancak, Ortahisar’da bir at çiftliği olan Nicolas Guillo olaya atlar açısından bakıyor ve “At için zor yollar var burada,” diyor. “İnişli çıkışlı, üstelik küçük taş parçacıklarına dönüşmüş tüf, atların kaymasına neden oluyor.”
Nicolas’la konuşurken, arkadaşı Dominique Nonnet, çökmeye başlayan akşamla birlikte atları salıyor. Yaz sıcağında bunalan atlar geceleri serinlikte koşmak istiyor. Sonsuza dek sürecekmiş duygusu uyandıran bir sessizlik var çiftliğin çevresinde. Aynı sessizlik Kapadokya’nın tüm vadilerinde hüküm sürüyor.
Oysa milyonlarca yıl önce, ne büyük gürültülerle doğdu Kapadokya... Beş milyon yıl önce, Miyosen dönemin sonlarında bu coğrafyada göl ve volkan oluşum süreci başladı. Önce yerkabuğu kırılıp yarıldı, bu kırıklar yerkürenin derinliklerindeki sıcak magmanın yerüstüne ulaşması için birer kapı oldu, kapıları zorlayan magma onları volkan kolonilerine dönüştürdü ve büyük patlamalarla lav olup dışarı aktı. Volkanik patlamalar dört milyon yıl kadar kesintilerle sürdü. Erciyes, Melendiz ve Hasan Dağı’nın püskürttüğü malzemelerle bölge adeta volkanik bir tarlaya dönüştü. Yanardağlardan akan lavlar, fırlayan volkan bombaları, akan siyah renkli bazalt lavları ve kül, Kapadokya’nın “hamur”unu oluşturdu.
Yanardağların bağırıp çağırıp delilendiği, lavlarını püskürtüp ortalığı cehenneme çevirdiği zamanın ardında ise uzun bir sessizlik ve kül yağmuru vardı. 
www.facebook.com/CografyaGunlugu



Bilinen En Büyük Buz Mağaraları


Dünyada bir çok buz mağarası bulunur fakat Avusturya'daki Eisriesenwelt Buz Mağaraları bilinen en büyük buz mağaralarıdır.
Salzburg yakınlarındaki Tennengebirge Dağları arasında yer alan mağaralar 40 km boyunca uzanırlar. Bu labirentin yalnızca küçük bir kısmı ziyaretçilere açıktır.
60 metre kalınlığındaki buzlardan oluşan duvarlar, sarkıtlar, kubbeler ve donmuş şelaleler müthiş bir görünüm sunuyor.

www.facebook.com/CografyaGunlugu